Caroline Laurent TuruncBilmediğim tarifsiz bir korku içindeyim...Kafam bir kum yığınına gömülü
sürülmeyi bekleyen, üzerinde on binlerce devedikeni olan bir çorak arazi gibiyim
Kaburgalarımın arasına dikilmiş tonlarca siyah lale çiçeği, yaralarımda derin siyah katran akıntıları, sarı irin nehirleri
Düşmandan kaçışın olmadığı bir yol
Ey varlığın ve gün batımının yaratıcısı, üzgün olduğumda yardım dilediğim eşsiz kalemim, bulutların arasında uçan kuşların yükünü hafifleten eşsiz derinliklerin ressamı
Tüm günahsız hayvanlar, yaratılışın sessiz yıkımına sessizce tanık olmanın acısıyla inliyor!
Cennette sunacağın nimetler
Sarı üzüm şarabı. Çınar ağacının gölgesi.
Gül bahçeleri, doğudan ve kuzeyden esen rüzgarlar.
Uykunun rengine hasret uykusuz gecelerin kollarına düşen tüm gözler.
Dört mevsimin bilge sahipleri”
İnsanlığın gözünde pınarlar, nehirde yaşayan balıkların gözlerine yansıyan suyun dalgası
Yüzyıllar arasında ezilmiş yürekli serçeler
Kaderin sunduğu her şeyi sindirerek, ıstırap veren bir yorgunluk içinde sessizce beklerler.
Ey yüce varlık, senden gelen ve gelecek her şeyi bize nesiller boyu sindirilebilir bir biçimde verdiğini biliyoruz.
Başlangıcı olmayanın sofrası fakir olur.
Yokluğun kuru resmine lanet olsun, bariz gerçeklerle yüzleşmek çok zor
Her zaman refah olmadığını biliyorum, zamanın acıyla pişirilmesi gerektiğini biliyorum.
Üst üste yığılmış kum taneleri gibi ezildim
Kavurucu güneşe rağmen, asi değilim
Hayat bir devenin yumruğu gibi olsa da,
Bazen güldük, bazen ağladık. Olanları taşıyacak bir terazi bulmak imkansız.
Sabır bize bir çömlek altın gibi sunuldu ve yıkımın sesi hafızalarımıza kazındı.
Ve tüm bildiğimiz geçmiş, sıkıntılar, üzüntüler, mesafeler, dün gittiler ve biliyorum ki gidenlerin yerini başka dertler alacak.
Ama bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz o kadar çok şey var ki yarına körüz ve biliyorum ki bu körlükle yaşamaya devam edeceğiz.